BİZ RUMELİLER'DE BEŞİKTAŞ SEVGİSİ BİR BAŞKADIR...
Rumeli kökenlilerin büyük bir çoğunluğunun neden Beşiktaşlı
olduğunu, Rumeli'de Beşiktaş'ın neden biraz farklı sevildiğini hiç düşündünüz
mü?
Ben Gostivar kökenli bir ailenin çocuğuyum. Şimdilerde
Makedonya'nın kuzeybatı kesiminde bulunan küçük bir Osmanlı kasabası... Üsküp'e
65 kilometre
uzaklıkta...
Orada doğan babam koyu mu koyu Beşiktaşlı... Beni daha 6
yaşımda elimden tutarak Kara Kartalların maçına götüren ve Beşiktaşlı yapan
sevgili babam...
Beni "Tuğrulçe" diye seven rahmetli dedem Hüseyin
aga da bir başka bakardı Beşiktaş'a... Onların söyleyişiyle: "Ayrandılar
be Beşiktaş'a..."
Eee kolay değil, her göç içerisinde bir hüzün, bir acı, bir
hasret barındırır... Kendi doğduğun topraklar bir anda el değiştiriyor. Ana
vatanından kopuveriyorsun. Yıllarca memleketine, soydaşlarına olan hasretle
yaşıyorsun. Ardından vatanına göç ediyorsun. Bu kez de doğduğun, büyüdüğün
toprakların özlemi oturuyor yüreğine... Kolay değil... Yaşayan bilir...
Peki bu Rumelilerdeki Beşiktaş sevgisinin arkasında kim var?
Elbette ki, Beşiktaş kulübüne futbolu getirdikten sonra
Beşiktaş sevgisinin tüm fidanlarını tek tek elleriyle dikmiş, büyütüp yaşatmış
Ahmet Şerafettin, yani ŞEREF BEY...
Akşam gazetesinin 28 Nisan 1932 tarihli nüshası Beşiktaş'ın
Balkanlar'a yapacağı seyahati haber veriyor.
|
Düşünün, genç Cumhuriyet'in ilk yıllarında, onca
imkansızlığa ve zorluğa rağmen Beşiktaş takımını 3 kez Balkanlar'a götürmüş
Şeref Bey... 1926'da Bulgaristan, 1927'de Romanya ve 3. Balkan seyahatinde
1932'de Belgrat ve Üsküp'e...
Düşünün, siz bir Rumelili olsanız, bir Üsküplü olsanız,
soydaşlarınızın hasretiyle yanıp tutuşsanız ve Hakkı'lı Şeref'li, Eşref'li,
Hayati'li Beşiktaş takımı hasret gidermeye sizin topraklarınıza misafir
gelmişse nasıl Beşiktaşlı olmazsınız?
Beşiktaş 1932 Mayıs ayında Şeref Bey'in önderliğinde
gerçekleştirdiği 3. Balkanlar ziyaretinde 10 günde 5 karşılaşma oynamıştır:
Belgrat Karması (1.5.1932) ve Beogradski (2.5.1932)
takımlarıyla Belgrat'ta,
Slavia (4.5.1932) takımı ile Saray Bosna'da,
SK Üsküp (6.5.1932) takımı ile Üsküp'te,
ve Kumanova Karması ile (10.5.1932) Kumanova'da...
SK Üsküp karşısına çıkan Beşiktaşlı futbolcular. En sağdaki kaleci Sadri fotoğraf karesinde çıkmamış. |
Ancak muhakkak ki bu karşılaşmaların biz Rumeliler gönlünde
en iz bırakanı, Üsküp'te oynanan ve 3-1 Beşiktaş'ın galibiyetiyle biten
karşılaşmadır.
İsterseniz o karşılaşmanın ayrıntılarını da, o gün
Türkiye'de basılan spor dergilerinde yayınlanmak üzere bizzat ŞEREF BEY
tarafından kaleme alınan ve Üsküp'ten gönderilen mektuptan öğrenelim:
14 Mayıs 1932,
Üsküp-Yugoslavya
Size ikinci mektubumun
yazısını (Skobley) den yazıyorum, yarısını da yolda tamamlıyorum.
Bundan evvelki ilk
yazımda Belgrat'ta oynadığımız ilk iki maçın tafsilâtını vermiştim. Belgrat'ta
son maçı ayın ikinci Pazartesi günü oynamıştık. Akşamı Belgrat'tan hareket
ettik.
Ertesi gün
Saraybosnalıların yürekten kopan kardeş tezahüratı ile karşılandık. Binlerce
ihtiyar kadın erkek genç, çocuk binlerce halkın çığlıklar koparan ve sevinç göz
yaş1arı döken kolları arasında idik.
Yarım asrı mütecaviz
bir zamandan beri ilk olarak bir Türk kitlesi onları ziyaret ediyordu. Burada
hakkımızda izhar edilen hissiyatı (gösterilen duyguları) ifadeden acizim. Bütün
Sırp, Hırvat, Boşnak sporcu insanların yek ahenk olarak aynı hisle meşbu
idiler.
Bir gün sonra
Saraybosna'nın Sılâvyasının stadında ora şampiyonu Sılâvya külübüyle
karşılaştık. Bu takım Yugoslâvya ye Beogradski ile Milli şampiyonada çarpışmış
ye aynı dereceyi tutan neticeler almış.. Binaenaleyh bu üçüncü rakibimiz de
ihmâl edilmeyecek bir kuvvetti.
Bilhassa
galibiyetimizi bekleyen bu muhitte.. Bizim takım ayağından sakatlanan Hüsnü ve
Feyzi'nin bir gün evvel Ilıcalarda tedavi edilmelerine rağmen zaif (zayıf)
denilebilecek şu kadro ile oynadı:
Sadri - Hüsnü, Tevfık
- Fahri, Tahir, İbrahim - Hayati, Salâhattin, Hakkı, Eşref, Fuat.
Müsabakayı bir Sırp
hakem idare ediyor. İlk dakikalardaki Sırp hücumlarını biraz sonra bertaraf
ettik. Bizim akınlarımız ofsaytla ve faulle kesiliyor.. Rüzgâr altındayız.
Hakemin hüküm ve kararları zaif. Böyle mütereddit hakemle rüzgâra karşı maç
yapmak çok tatsız oluyor.
9 uncu dakikaya kadar
kalelerinin önünde oynadık. Bizim kalemizin ilk geçirdiği tehlike bu dakikada
sol açığın çektiği sıkı bir şuttan doğdu. Fakat Sadri bunu tuttu. Santrhaf
bekleri harikulâde yüksek bir oyuncu. Sol bek ve sağ hafta ondan aşağı
değiller.
İstanbul'da bizim
karşımızda Beogradski saflarında oynayan meşhur şütcü (şutçu) soliç Mariç ye
sağiç Krinayiç asker olduklarından burada ve bu takımdalar. Yani karşımızda
ihmâl edilmeyecek bir hücum hattı mevcuttur.
Buna ve rüzgâra rağmen
vakit vakit hakimiz. Bu ara bir çarpışma neticesinden Fahri'yi de oyun haricine
çıkarmaya mecbur olduk. Bu öyle bir çıkıntı oldu ki çocuk oyunun devamı
müddetince bir daha uyanamadı. Solaçığa Şeref geçti, Salâhattin haf beke
alındı.
Fakat oyunumuz
gittikçe açılıyor ve hakimiyeti adım adım kendimize çekiyoruz. Silâvya kalesi
için her an gol bekleniyor. Böylece 44 üncü dakikayı bulduk. Onların kararlı
bir hücumunda Tevfiğin tam yerinde ve nizamlı bir şekilde koyduğu ayağı hakem
bir penaltı ile cezalandırdı. Sırp takımı bu suretle ilk devre 0-1 bitirmiş
oldu. Haftayim arasında hakem yanıma geldi. “Penaltı verdim ama değildir.
Heyecanla düdüğü çalmış bulundum, affedersiniz,, dedi. Ne denir? Nazik
adammışım!..
İkinci devrenin hemen
dördüncü dakikasında bu haksızlığı telâfi ettik. Sol açık Şeref'ten gelen ve
Eşref tarafından ikmâl edilen bir pas. Hakkı karşısındaki müdafii atlatarak
sıkı bur şutla Sırp kalesine soktu. Bu gol çok alkışlandı. İkinci haftayim daha
ziyade bizim tazyikimiz altında ceryan etmesine rağmen iki tarafa da sayı
vermeden bitti.
Netice fena değildi.
Hele bu Belgratta iki maçı arka arkaya oynamış ve çok zedelenmiş takımın bu
görgüsüz hakeme ve 33 saat devam eden dar hatlı tren yolculuğuyla rağmen
olursa..
O akşam Boşnak
kardeşlerimiz bize Elkamer kulübünde ikindi bir veda ziyafeti çektiler... Bu
ziyafet ve teati edilen çok samimi nutukları unutamayacağım.
Hemen o gece saat
onbirde Skobley yani eski Uskübe haraket ettik. İki defada tren değiştirmek
suretile 34 saatlik çok yorucu seyahatten sonra oraya vardık ve daha mütezait
bir hararet ve muhabbetle karşılandık.
Ertesi gün cenubi (güney)
Yugoslavya şampiyonu Sport klüp Skobley ile oynuyoruz. Bu kulüp Selaniğin
meşhur Arisini yenmiş oldukça kuvvetli bir ekibe malik (sahip).
Bizim takım şöyle:
Sadri - Tevfik, Hüsnü
- İbrahim, Tahir, Feyzi -Hayati, Selâhattin, Hakkı, Şeref, Eşref.
Hakem Ninolçic isminde
genç Macar. Belgratta aldığımız neticeler ve ora gazetelerinin paskalya
tatilini müteakip yaptığı neşriyat cenubi Yugoslavya şampiyonunu bize karşı
çekingen ve maneviyatsız bir oyun tarzı kabul etmeye mecbur bırakmıştı. Daha
ziyade müdafaalarına yüklenen bir oyun oynuyoruz.
Milli takımın ihtiyat
(yedek) kalecisi olan bugünkü rakip kaleci cidden kıymetli... Nihayet devamlı
tazyikimiz (bastırmamız) ilk semeresini beşinci dakikada verdi. Hakkının
yerinde bir pasını hüsnü istimal eden Eşref sıkı bir şüt1e birinci golü yaptı.
Bir dakika sonra şayanı hayret bir gol fırsatını kale çizgisi üzerinde bir
aşağı bir yukarı dolaşan topa beş muhacim (hücum oyuncusu) bir tek darbe
indirmediği için gene şayanı hayret bir şekilde kaçırdık.
Bundan sonra rakip
gayrete geldi. Bizim müdafaa buna karşı bütün ihtarlarıma rağmen ofsayda
düşürme sistemini takip ediyor. Halbuki hakemin bir görmemesi bu vaziyette bir
gol demektir. Nitekim Belgrat'taki birinci maçımızda da on onbeş ofsaydı hakem
görmemiş ve bunlardan bir tanesi gol olmuştu.
Fakat bu sistem, fazla
yorgun olan Beşiktaş takımı müdafaa hattının işine geliyordu. Yani hareket
imkânı azaldığı için tembel bir tabiye..
Bu suretle top
mütekabil hücumlarda bizim tarafa geçtikçe beni korkutuyordu.. Nitekim 23 üncü
dakikaya kadar kaybettiğimiz üç mühim gol fırsatına mukabil bu dakikada ofsayd
tatbik eden müdafaanın bu yanlış tebiyesinin kurbanı olarak hakemin göremediği
bir vaziyette ofsayttan gol yedik. Şimdi 1 - I berabere olmuştuk.
Bizden zafer bekleyen yüzlerce
insanı endişeye sevk etmiştik Bu golden sonra halkın teşcikâr bağrışmaları
arasında üst üste yaptığımız hücumlar bir netice vermedi.
İkinci devrede ofsayt
usulünü terk ederek oynuyoruz. For hattımızda canlı bir kudret izhar ediyor.
Topu ekseriyetle rakip nısıf sahasında tutuyoruz. 12 nci dakikada Eşref aldığı
bir pası ikinci defa olarak ağlara taktı. Galip vaziyete geçmiştik. Halk
mütemadiyen bizi alkışlıyor ve bu ses çocukları daha güzel oynatıyordu.
6 dakika sonra Hakkı
Eşreften gelen uzun bir vuruşu iki çalımlı hareketle kaleci ile karşılaştırdı
ve kenardan içeri soktu. Bu suretle 3-1 olmuştuk.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder